Kitap Alıntıları

KİTAP ALINTILARI

Kitap Adı: Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak
Yazar Adı: Yamina Bouguenaya
Yayın Tarihi: Ekim 2023
ISBN: 9786258222746

Kur’an bize, Allah’a imanın tevhid şuuruna endeksli olduğunu öğretir. İslami akidelerle tanışık insanların çoğu, tevhidi, bir beyan olarak düşünür. “Allah birdir. Ortak ve benzeri yoktur, evren O’nundur.” Lakin böyle düşünsek ve bunun doğruluğuna inansak da genellikle durum pek de öyle değilmiş gibi yaşarız. Tevhid gerçeğine kayıtsız kalırız. Zira bir şeyi kabul etmek, ona uygun yaşamayı seçeceğimiz anlamına gelmez. Bu sebeple ilahi birliğin tasdiki gibi görünen şey, aslında üstünkörü, yüzeysel, sığ tevhiddir. Gerçek tevhidi yeşertmek için çıktığımız uzun yolculukta ilk adım olabilir en fazla. Son değildir, ancak bir başlangıçtır, çünkü hakiki tevhid bilincinin birçok derecesi vardır. Tevhid; bildiğimiz, öğrendiğimiz, bir kere söylediğimiz bir şey değil, yaşanılan bir hâldir. Bilgiyle başlasa da sadece bir malumat olamaz. “Allah birdir” demek, ilahi birliğin manasının tam olarak ne olduğunu, hayatımızda ne gibi sonuçlar doğurması gerektirdiğini kavradığımız anlamına gelmez. Başka bir deyişle; hayata bakışımızı dönüştürmez. Zaten bu kadar kolay olsaydı, neden Kur’an’da böyle detaylı ve vurguyla tevhidin gerçek manası bize anlatılsın dı ki? Tevhid, Kur’an’ın en merkezî, en sık tekrar edilen mesajıdır. Buna rağmen ne sıklıkla üzerinde kafa yoruyoruz? Bize ne anlattığını duyuyor muyuz?
Bu kitap, en derin varoluşsal sorularımızın yanında en sıradan umutlarımıza, korkularımıza da ışık tutarken, Bouguenaya; günlük hayatlarımızda tam anlamıyla teslimiyete ulaşıp huzur bulmak, İslam’ı gerçek manasıyla yaşamak için Allah’ın tekliğinin işaretlerini görmeye duyduğumuz ihtiyacı açığa çıkarıyor.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 7 ]

Biz çok kolay unutan varlıklarız. Günler akıp giderken, alışık olduğumuz terimler köhnüyor; farkındalığımızı geliştirmesi, faziletimizi beslemesi gereken dini ibadetler (ritüeller) ise sadece birer alışkanlığa dönüşüyor. Düşüncelerimizi, niyetlerimizi ve duygularımızı, icraatlarımızla uyumlu hale getirmek için şuurlu bir harekete geçiş eylemi lazım. Bu ise sadakat gerektiriyor ve ihmal etmesi oldukça kolay.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 8 ]

İnandığını söylemekle, gerçekten inanmak, kendini bir hakikat ile tanımlayıp o hakikati gerçekten yaşamak arasında ciddi bir fark var.
Bu, bir ideolojiye bağlılık ile; hikmete, gerçek bilgeliğe ulaşmaya niyet etmek arasındaki farka benzer. İlkinden biraz feragat edip, ikincisinde yoğunlaşabilsek dünyamız çok daha güzel bir yer olurdu. İslam (tüm hak öğretiler gibi) özünde antagonist değildir. Dünyayı iyiler ve kötüler arasında bölmeyi, inananlar ve kafirler olarak etiketleyip birbiriyle kapıştırmayı öğütlemez din. İslam fırkalaşmayı değil feraseti öğretir, ferasetle gelen ayırt ediş, çok daha ince, hikmetli ve ılımlı bir tabiattadır.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 9 ]

Bir yanda daha fazlasına sahip olup ya da daha çok haz alarak, hayat kalitemizi optimize etmek gibi doyumsuz bir ihtiyaç taşırken, diğer bir yandan da huzur kaçıran bir değersizlik ve anlamsızlık hissi içimizi kemiriyor. O yüzden bu hissi daha çok iş, daha çok eğlence, daha çok aktivite, daha fazla üretkenlik ile gömmeye çalışıyoruz, her şeyin daha fazlası...
Durup sorgulama vakti geldi: Bu aktivite çılgınlığı nedir? Dünyanın bu düzeninde bilgelik (hikmet) nerede? Kimin yarışında koşuyoruz? Nereye gidiyoruz?


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 10 ]

Bir yol seçtiğimizde aynı zamanda diğer yollardan da gidemeyiz. Kendimizi kaptırıp çılgınca biriktirirken, bir yandan da en temel ve asıl önemli olan hususlara odaklanamayız. Her varoluş şekli bazı olasılıklara alan açarken diğerlerine kapatır. Hikmet bize hayattan nasiplenmek için dikkatimizi, çabamızı ve anlayışımızı nereye yöneltmemiz gerektiğini gösterir.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 12 ]

Önceleri de zorluk zamanlarında Allah'ın hikmet ve merhametine güvenmem gerektiği bilincindeydim. Yine de teslim olup tevekkül etmek hiç kolay değil gibiydi. Hayatımda olagelen şeylere anlam verebilseydim, teslimiyetin kesinlikle daha kolay olacağına inandım yıllarca.
Lakin şimdi fark ediyorum ki, "anlamaya çalışma" bahanemin altında aslında oluruna bırakıp teslim olmak korkusu yatıyordu.
"Bu neden benim başıma geldi?" gibi sorularım içten, gerçek sorular değil, soru kisvesine bürünmüş itirazlardı sadece.
Asıl demek istediğim, "başıma gelenden hoşlanmıyorum, bu böyle olmamalıydı". Bir şekilde, çok da bilincinde olmadan, yaşadığım sıkıntıları dayanılmaz bir hal olarak algılıyordum. Tutumum böyleyken, istenmeyen bir hadisedeki merhamet ve hikmeti görmem nasıl mümkün olabilirdi ki?


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 14 ]

Bunca yıl neyin beni zincirlediğini anladım. Bu farkındalıkla hayatım birçok yönden, fevkalade dönüşümlere uğradı.
Örneğin, ancak Allah'ın iradesine güvenip teslim olunca hayatımızdaki olayların hikmeti bize açılmaya başlıyordu. Hikmetin güven duyan ve teslim olana verildiğini anladım. Evet, hayat hâlâ elemli olabilir. Evet hâlâ zor gelebilir. Evet, bazı şeyler hâlâ acıtabilir. Lakin hiçbir şey anlamsız değil; hiçbir şey amaçsız değildir. Bu şuur ve yaklaşımla, inşallah, kötünün de içindeki iyiyi görebilir ve imam Said Nursi'nin dediği gibi, şifayı hastalığın kendi içinde, ışığı karanlıkta, teselliyi korkunun ta kendisinde bulabiliriz.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 22 ]

Daha üstün bir gücün evreni düzene soktuğunu hissediyoruz. Fakat bu his, Yaratıcı'nın kim olduğunu ya da bizim O'nunla ilişkimizi açıklığa kavuşturmuyor. Bu aşamada Tanrı her şey olabilir.
Bazıları onu, kainatı ayakta tutan "evrensel güç" olarak tanımlıyor. Diğerleri ise, evreni harekete geçirip, yasaları dahilinde bağımsız bir şekilde işlemeye bırakan bir "ilk sebep", "ana muharrik" (ilk itici güç, prime mover) olarak yorumluyorlar. Bu tasvir Tanrı'yı yaratılışın başlangıcına itip, O'nu, her ne kadar ilk olsa da sadece bir sebep rolüne hapsediyor.
Özetle; ilahi bir varlık önsezisi, aslında sadece Tanrı'nın varlığını reddetmemekten başka bir şey olmuyor. Velakin inkâr etmemek, bilip kabul etmekle aynı şey değildir. Tanrı'yı yalanlamamak, O'na gerçekten inanmakla aynı şey olamaz.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 23 ]

Tevhid; bildiğimiz, öğrendiğimiz, bir kere söylediğimiz bir şey değil, yaşanılan bir hâldir. Bilgiyle başlasa da sadece bir malumat olamaz.
"Allah birdir" demek, ilahi birliğin manasının tam olarak ne olduğunu, hayatımızda ne gibi sonuçlar doğurması gerektiğini kavradığımız anlamına gelmez. Başka bir deyişle, hayata bakışımızı dönüştürmez. Zaten bu kadar kolay olsaydı, neden Kur'an'da böyle detaylı ve vurguyla tevhidin gerçek manası bize anlatılsındı ki? Tevhid, Kur'an'ın en merkezî, en sık tekrar edilen mesajıdır. Buna rağmen ne sıklıkla üzerinde kafa yoruyoruz? Bize ne anlattığını duyuyor muyuz?


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 26 ]

Belli başlı senaryolarla karşı karşıya kaldığımızda, kavramsal açıdan Allah'ın nihai hakimiyetini kabul etsek de O'nun hakiki gücünü gözden kaçırırız. Yukarıdaki ayetlerde bahsi geçen kişiler "elbette sadece O hayat verir ve alır, ama bizi yeniden diriltmesi mümkün değil" diye ısrar ederler.
Bizim de böyle "elbette" lerimiz var.
Elbette O her şeye hükmeder, ama yanan yemeğim ya da iş yerindeki terfiim gerçekten O'nun elinde mi? Sanki dışarıdan, uzaktan bakınca Allah'ın varlığını tanıyor, kabul ediyor, ama resmin içine dahil olur olmaz Allah bilincini kaybediyor gibiyiz. Biraz dikkat edince, dillendirdiğimiz inançlarımızla, günlük hayattaki tepkilerimizin çeliştiğini görmek çok kolay.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 29 ]

Kur'an katışıksız öğütler verir. Gerçek bir dost her zaman duymak istediklerimi ya da beni iyi hissettirecek şeyleri söylemeyebilir, ama aynı zamanda, sadece beni üzmek için kusurlarıma işaret etmeyecektir.
Aynı şekilde Kur'an'da nankörlüğümüzü, yüzeysel inancımızı ya da iç çelişkilerimizi göz önüne serdiğinde, bu bizi kötü, yenilmiş hissettirmek, gaflet içindekiler olarak sınıflandırmak için değildir. Aksine, içinde bulunduğumuz hâlden kaynaklanan bugünkü bedbahtlığımızdan, yarınki karmaşamızdan bizi kurtarmak için rehberlik eder.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 32 ]

Şirke niyet etmediysek, şirk içinde olmadığımızı düşünürüz, ama hakikat böyle değildir. Allah'a ortak koşmak genellikle kasıtlı yapılmaz. Asıl mesele zaten budur.
Gerçek tevhid kasıtlı inanç gerektirir. Bu yüzden Kur'an sürekli bizi gaflete karşı uyarır.
Kimse ben şimdi Allah'a eş koşacağım demez. Lakin, nasıl sarhoşken araba kullanan olacaklardan mesulse, hayatımızı gaflet içinde yaşarsak biz de içine düştüğümüz şirkten mesulüzdür.
Başarısızlığa niyet ettiğimiz için bir dersten kalmayız; dersi geçmeye niyet etmediğimiz, bunun gerektirdiği gibi çalışmadığımız için kalırız. "Dersten kalmayı istemiyordum ki" demek başarısızlığın kabul edilir bir özrü olamaz. Kalmak istemiyorsak, geçmeyi hedeflemeli ve buna uygun hareket etmeliyiz. Yani yapılması gereken iş var. Aynı şekilde, kasıtlı olarak Allah'a iman etmedikçe, her zaman şirke düşme riskimiz olacaktır.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 40 ]

Nuh (aleyhisselam), Allah'ın korumasına bel bağlamıştır, geminin kendisine değil. Bir gemi inşa edip ona çıksa da, geminin kendisinin bir emniyet kaynağı olmadığını, ancak Allah'ın izniyle yola çıkabileceğini, yüzeceğini ve demir atacağını bilir.
Diğer yandan oğlu ise, dağın kendisine güvenir. Onu koruyabileceğine inanır. Çok sağlam görünen dağların bile, Allah ayakta tutmasa un ufak olacağının bilincinde değildir. Her şeyin varlığını devam ettirenin Allah olduğunu, O'ndan başka koruyucu olmadığını bilmez.
Nuh Peygamber Allah'a sığınarak dağların boyunu aşan dalgalardan korunur, kendi başına emniyetinin bir yolunu bulacağına inanan oğlunu ise dağ bile koruyamaz. Nuh Peygamber'in kıssası bir "gerçek tevhid" örneğini temsil eder: Hz Nuh, sebeplerin hiçbir şeyi yaratmadığını bilir ve onları ancak Allah'ın adına kullanır; oğlunun durumu ise sebepleri sonuçların yaratıcısı olarak gören yüzeysel bakış açısının örneğidir.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 47 ]

... umudumuzu Allah'tan başkasına bağladığımızda, O'nun rahmetine ve rehberliğine kapıları kapatırız. Şirk, bir şekilde Allah'ı gücendirip, rahmetini bizden çekmesine sebep oluyor değildir. O'nun kapıları bize hep açık, biz kapılarımızı O'na kapatıyoruz. Biz yüz çeviriyoruz.
Biz O'nun hikmetini ve rahmetini geri çeviriyor, imdadımıza yetişemeyecek şeylere odaklanıp, korku ve endişelerimizde kefenlenerek kendimizi kapatıyoruz. Böylece rahmetten faydalanamaz bir hale girip, "bağışlanmaz" oluyoruz.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 56 ]

Sorgusuz sualsiz kabul ettiğimiz bir inancımız varsa, basitçe "Allah birdir, ortağı yoktur, kainat ona aittir" diyor, fakat üzerinde düşünmeye vakit harcamıyorsak, kendimizi yüzeysel tevhidle, yani yaşanan bir gerçek olan imanla değil de sadece bir kimlikle sınırlandırıyoruz demektir. Allah bizden çok uzakta bir yerde gibidir ve gerçekten her şeyin O'nun elinde olduğuna dair bir emniyet kalbimizde yoktur. Her şeyin O'nun iradesiyle olduğunu, O'nun Rahman (sonsuz merhametli) olduğunu söyleyebiliriz, ama aslında hâlâ sayısız faktörün insafında yaşadığımızı hissettiğimiz için, endişe ve şükürsüzlükte çakılı kalırız. İşte bu gaflet bizi şirke ve şirkle gelen cefaya maruz kılar.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 72 ]

Örneğin Elif, Lam, Mim diye duyduğumuzda bir afalarız, anlamını idrak edemeyiz ve bu bizi yavaşlatıp duraklamaya mecbur bırakır. Bir başka deyişle, bu harflerin hecelenmesi öyle olağan dışı bir konuşma şeklidir ki, kelimeleri cepte bildiğimiz her zamanki düşünce biçimimize sekte vurur. Ayetin ne olduğu üzerine tefekküre davet gibidir. Farklı ve kayda değer bir şeye dikkatimizi çekmek için bizi sarsar. Kısıtlı bilgi ve kaynakla sınırlı varlıklar olduğumuz ve birçok şeyin erişemeyeceğimiz kadar uzakta bulunduğu gerçeği kafamıza dank eder.
Sınırlılığımızı anladıkça, rehberlik ve hikmete ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu fark ederiz. O halde, Kur'an'da bir bölüm böyle olağan dışı bir şekilde başlatılınca (Elif, Lam, Mim örneği gibi) "biliyorum" yanılgısından sarsılarak uyandırılırız. Çünkü gaflet içindeyken genellikle sadece kelimeleri okuyup, onların lafzi manalarını anlayınca ve biraz da semantik çalışırsak, "işte buyurun, Kur'an âyetinin anlamını çözdük" sanıyoruz.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 76 ]

Besine ihtiyacım var ve besin geliyor, üstelik bana verilen şey bedenimle mükemmel bir uyum içinde. Yiyeceği yapan anotomimi de biliyor. Yiyeceğe bak, topraktan çıkıyor. Suya, toprağa, havaya, güneşe, dünyanın dönüşüne, tüm fizik ve kimya kanunlarına ve daha nicesine ihtiyacı var. O yüzden bir meyve, örneğin bir elmanın var olması için tüm evrenin var olması gerekiyor. Üç kuruşa satın alıyoruz diye dünyanın kalanı ile ilişkisini düşünmüyoruz.
Bu yüzden Kur'an bize bir ayet, bir işaret verip "dur, düşün" diyor. Çünkü mahiyeti sandığın kadar aşikar bir şekilde ortada değil, basit bir elma gibi görünüyor ama alemlerin Rabbine işaret ediyor. Kur'an, akletmemiz için şefkatle bize yol gösteriyor.
Diyor ki düşün: O yiyecek parçasının tabağında olabilmesi için tüm dünyanın şu anki şekli ile var olması şart. O zaman, onu yapan her şeyi yapan olmalı!


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 80 ]

Kendisi hayat sahibi olmayan, herhangi bir gücü ve bilgisi bulunmayan su, tüm evrenin, bütün kimya ve fizik kuralarının işleyişini bilmeyi gerektiren bir görevin içindedir. Her bitkinin, hayvanın, insan ve molekülün içinde hiç tereddütsüz hareket eder. Böyle tesbih eder ve onu görevlendirenin mükemmeliyetini eksiksiz bilgi ve hikmetini beyan eder.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 99 ]

Hz. Yusuf bize korkunç gelen birçok sınava maruz kalır, ama hikayesi boyunca her zaman huzur ve teslimiyet içindedir, Allah'a olan güvenini hiç kaybetmez. Yusuf'un hikayesi hayatın zahiri iniş ve çıkışlarındaki anlam ve hikmeti ve günün sonunda aslında her şeyin Allah'ın sonsuz rahmetinden geldiğini öğretir. Tezatların dengesinin Rahman'ın hikmetine, kudretine, şefkatine ve diğer güzel isimlerine nasıl işaret ettiğini gösterir.
Bu perspektiften bakılınca 12. sure olan Yusuf Suresi, olayları nasıl ölçülü yorumlayabileceğimizi öğretir ve bunda ustalaştıkça iyi veya kötü görünene Yusuf gibi teslim olduğumuzda, bunun sadece dönüştürücü değil aynı zamanda güç verdiğini de görürüz. Hayatımızın değerini anlamamızı, kolaylık ve zorlukta, neşe ve kederde, sağlık ve hastalıkta, her halde Allah'a minnet duyup, O'na hamdetmemizi mümkün kılar.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 148 ]

Bir şeyi kontrol edemeyeceğimi hissedersem panikler ve korkarım. Lakin Bismillah (Allah'ın adıyla) dediğimde her şey kontrol altında demektir. Benim kontrolüm altında olmayabilir, ama kontrol altındadır. Besmeleyi içselleştirsem gelecek için endişe duyar mıyım? Eğer her şeye ihtimam gösterildiğinden emin değilsem, durup iyice düşünmemi söyler Kur'an.
Geçmişi düşün. Ne kadarı benim kontrolüm altındaydı? Hayatımı kontrol altında tutabildiğime inanmak istiyorum, çünkü böyle düşününce rahatlıyorum. Kur'an ise gözümüzü açmak ister. Biz uyanmak istemiyoruz, çünkü uyanırsak, hiçbir şeyin bizim kontrolümüzde olmadığını, ne kadar güçsüz olduğumuzu anlarız ve bunu düşünmek ilk başta bize çok ağır gelir.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 152 ]

Korku duygusu bizi tehlikelerden korumak için var ama hayali tehlikeler uyduruyorsak bir ihsan olmaktan çıkar, gerçeği görmemize bir engel haline gelir. "Şu an" bizim için yetersiz, "geçmiş" talihsizliklerle, "gelecek" ise tehlikelerle dolu görünür ve biz yakınmaya başlarız. Şükürsüz bir hale bürünürüz.
Oysa bunun için sebep bile yoktur, hepsi hayalimizin ürünüdür. Kapılıp gittiğimiz bu vehimler altında kalplerimiz gömülür ve Allah'ın rahmetine mani olur. Dillerimizle Elhamdülillah desek bile, hamd kalbimize işlemez.


[ Gerçek Tevhidle Yaşamak - Varoluşu Anlamlandırmak ] [ Yamina Bouguenaya ] [ Sayfa 167 ]

Nuh Peygamberin, selam ona olsun, gemiye bindiğinde söylediği şey çok ilginçtir.
Kendisini izleyenlere dedi ki: "Haydi, binin artık, yürümesi de, demir atması da Allah adıyla olan bu gemiye".
Dikkat edin, besmele çekip "hadi işimize bakalım" demedi. Besmele kalkış anında marşa basmak gibi bir şey değil, tüm yolculuktur. Oysa biz genelde Bismillah der demez bağlantıyı koparıp, kendimiz işin başına geçiyor, kendi adımıza devam ediyoruz. Sanki besmele laptopumuzu fişe takmak gibi, gerisini biz halledeceğiz.
Nuh Peygamber (sav) ise baştan sona tüm sürecin Allah'ın adıyla olduğunu söylüyor. Tüm kainatın Allah'ın gücü ve iradesiyle, O'nun adına hareket ettiğini anladığımız zaman Besmele gerçekten kalbimize işlemiş olacak ve her yaptığımızı Allah adına yapacağız.

Scroll to Top